Son
gönderilen küçük mutluluk gönderen
:dj_blacker
bence herkesin mutluluk derecesi farklıdır...
devamı
>>>
Son
gönderilen hayata dair yorum
gonderen : nergis
hayatta insanı insan olduğu için sevmek...devamı
>>>
Gelecek
Hafta Planları
25
karikatür eklenecek.
Tüm
Ziyaretçilerimize Haftanın Önerisi
Bütünailenize , eşinize ya da beraber yaşadığınız
insanlara , yani hayat koşuşturması içinde söylemeyi
unuttuğunuz insanlara "Ben
seni seviyorum , bunu bilmeni istedim "
deyiverin...
Ne arıyorsunuz ? GoTo
bulabilir!
Deprem Kuşağı
39
yaşında bir kadın...Depremden 11 ay önce,
ailece İstanbul'dan "baba ocağı" Adapazarı'na taşınmışlar.Sonra
o kıyamet gecesi 4 katlı evleri üzerlerine çökmüş.9 saat enkaz
altında kalmışlar. Bir kadın, bir adam, 10 yaşında bir kız, 15 yaşında
bir oğlan... Enkazdan sadece ikisi canlı çıkmış. 10 yaşındaki kızı
ilk gün gömmüşler. 15 yaşındaki oğlanı 3 gün sonra çıkarabilmişler.
Anne ise bir bacağını bırakarak çıkmış enkaz altından... İki
evladını kaybettiğini bir ay söylememişler kendisine...Hep
çocuklarını sormuş; "Hastanedeler" cevabını almış;
"Bulaşıcı hastalıkları olduğundan görüştürmüyorlar"
diye bilmiş. Ama ana kalbi bu... Hissetmiş tabii; dile bile getirmeye
cesaret edemediği gerçeği... Sonra bir gün hastanede baş başa kaldıklarında
eşine sormuş:"Doğru söyle... Bizim çocuklarımız öldü
mü?" Yanıt, uzun bir suskunluk olmuş önce...Üsteleyince...
"İkisi de öldü" cevabı dökülmüş yaşlı ağızdan...
***
Bunun nasıl
dayanılmaz bir acı olduğunu anlamak için evlat sahibi olmak gerekmez
elbet... Belki, evlat sahibi olanların kalbi, biraz daha yanar... Fakat
öykü burada bitmiyor.45 saniye içinde bütün hayatlarını, iki
evlatlarıyla birlikte gömen karı-koca iki ay şokun etkisinden
kurtulamamışlar. İki ay sonra, evlat acısı, yerini derin bir
hasrete terketmiş. Hasretse "yeni bir evlat" arzusuna... Başta
çok yadırgamışlar bu duyguyu... Kaybettikleri çocuklarına vefasızlık
olacağını düşünmüşler sadakatle... Ama hayat boşluk kaldırır
mı? Ölümün kokulu beton yığınlarnın arasından doğmuş yeni
hayatın filizi... Kadın hamile şimdi... Deprem bölgesinin pek
dillendirilmeyen bir gelişmesi bu: Doktorlardan öğrendiğim kadarıyla,
deprem sonrası yoğun bir şekilde düşük olayları ve çocuk aldırmalar
yaşanmış. Ama sonra kürtajlar azalmış. Kadınlar spirallerini çıkarttırmışlar.
Bağlanan tüpler açılmış. Depremde boşluğa düşenler,
yitirdikleri canların peşine düşmüşler yeniden... Deprem
bölgesinden bir kadın doğum uzmanı, "Hem çocuk istiyorlar, hem
de depremde ölen çocuklarının bir yerlerden kendilerine bakıp yadırgadıkları
endişesine kapılıyorlar" diyor. O yüzden hamile kalanlar bile
hep "Onların yeri ayrıydı" diye tekrarlayıp duruyorlarmış.
Henüz ortada resmi rakamlar yok, ancak Ekim, Kasım aylarındarahme düşen
bir yeni nesil dünyaya geldi bu yaz deprem bölgesinde... Ben onlara
"Deprem kuşağı" diyorum.
***
Bu, yıkıntılar arasından
yükselen bir hayat sinyali aslında... Yaşananların bütün dehşet
vericiliğine rağmen, "deprem insanları" inanılmaz bir
dirençle hayata asılıyorlar. Sakarya Üniversitesi tarafından afet
bölgesindeki 5 kentte,3 bin 600 lise son sınıf öğrencisine
uygulanan bir anket, bize bu çimento mezarlığından fışkıran yaşama
tutkusunun işaretlerini veriyor: Yüzde 40'ı halen çadır veya
prefabrik evlerde oturan bu çocuklar, "İnsanlarla ilişkilerinizde
daha içe kapanık hale geldiniz mi"sorusuna büyük çoğunlukla
"Kesinlikle hayır" yanıtı veriyorlar. Araştırmacılar
"Hayatın hiçbir anlamı kalmadı" cümlesine ilişkin
yorumlarını soruyor: 3 bin 600 gencin çoğunluğu "Hiç katılmıyorum"
diyor."Gelecekle ilgili beklentim yok" cümlesine de çoğunlukla
karşı çıkıyorlar."Dış görünümüme dikkat ediyorum",
"Dışarıda dolaşmaktan hoşlanıyorum", "Yalnız
kalmaktan hoşlanmıyorum" diyorlar. Ve önemli bir ipucu daha: Bu
gençlerin deprem öncesi en çok hoşlandıkları müzik
türü"Pop"muş. Bugün yine "pop"...
"Arabesk" diyenler bunun yarısı... Kim ne derse desin;
"deprem kuşağı" her şeye rağmen yaşıyor;yaşama
tutunuyor.
Bize düşense, onları
üzgün gözlerle süzmek değil; onlardaki yaşam tutkusunu maddi
manevi destekleyebilmek...